Güzellik, ona sahip olanı değil; onu sevebilen ve yaşatabilen kişiyi mutlu kılar…
Onda, ilk bakışta hissedilen gizemli bir güzellik var.
Anlamlandıramadığınız ama etkisinden çıkamadığınız bir çekicilik bu…
Çarpıcı ama ölçülü. Kadınsı ama asla abartıya kaçmayan bir eda.
Gerçekten de sıradan olmayan bir duruşa sahip.
Uzunca boyu, kıvrımlarıyla dengelenmiş narin bedeni, kadife gibi teni…
Yüzü tam yuvarlak değil; uzun ve köşeli hatlara sahip.
Elmacık kemikleri belirgin, gözleriyse derin.
O derinlikte, sakince bakan bir dostu, kararlılıkla yürüyen bir kadını görebilirsiniz.
Giydiklerinden bir Avrupalı zarafeti sezebilirsiniz ama asıl dikkat çeken, taşıdığı öz güven.
Kızıl dalgalı saçlarının yüzüne düşen gölgesi, bazen şarabın baş döndürücü sarhoşluğu, bazen de güneşin sıcaklığı gibi dokunur insanın içine.
Narin kolları ve zarif elleri, göze değil kalbe hitap eder.
Ona baktıkça içiniz açılır; sanki her şey bir anlığına hafifler.
Podyumdaki duruşu ise tam bir denge örneği.
Bir kısrağın kendinden emin adımlarıyla, bir kuğunun zarafeti birleşir yürüyüşünde.
Gözlerindeki ifade, taşıdığı kıyafetlerden önce izleyenleri etkiler.
Çünkü o; duruşuyla anlatır kendini.
Tıpkı yıllandıkça değer kazanan bir şarap gibi…
Yavaş yavaş, dozunda, sindire sindire işler insanın içine.
“Güzellik, değerli bir insana nasip olursa, onun erdemini süsler; başarılarıyla birlikte kalıcı olmasını sağlar.”
Duygu, bu sözün içini dolduran ender kadınlardan.
Aile, sevgi, başarı ve estetik…
Hepsini bir arada, zarifçe taşıyor.
“En değerli güzelliğimiz, saf ve temiz kalbimizdir,” diyor.
“Fiziksel olarak muhteşem görünen birinin kalbi, kıyas ve hırsla çarpıyorsa, bunu gözlerinde görmemeniz imkânsız.
İçsel savaşları, en iyi oynayanlar bile saklayamaz; gözler daima doğruyu söyler.”
Ona sıkça sorulan “Fiziğinizi nasıl koruyorsunuz?” sorusuna tebessüm ederek cevap veriyor:
“Genetik elbette önemli, ama asıl mesele, kalbinizi en saf haliyle koruyabilmek.”
“Bakımlı olmak; çok makyaj yapmak değil…
Duştan sonra sürülen bir nemlendirici, temiz kıyafetler, hafif bir makyaj…
Bir kadının güzelliğini yansıtan en zarif silahlar bunlar.”
Sinemanın ve ekranın ardından modellik dünyasına adım atan Duygu,
bugün hâlâ hem podyumda hem kameranın arkasında hayatın estetikle buluşan tarafını temsil ediyor.
İzmir’de doğup büyümesine rağmen kariyer yolculuğunda İstanbul’a uzanmış olsa da, ruhu hâlâ Ege’nin yumuşak meltemiyle esiyor.
Eşiyle 2004’te tanışıp 2005’te evlenmiş olması, hayatına değer veren bağların ne kadar erken kurulduğunu gösteriyor.
Onun için aile, her şeyin ötesinde bir değer.
“Aile, kötülüklerin barınmadığı sağlam bir kale gibidir,” diyor.
Sunuculuk kariyerine Ege TV’de başlayan Duygu, daha sonra “Modaya Yolculuk” ve “City Life” gibi programlarla sosyal yaşamın estetik yanına odaklandı.
Röportajlar, tiyatrolar, defileler, sanatçılarla sohbetler derken yıllar içinde hem kendine hem çevresine değer katan bir isim haline geldi.
Şimdilerde dört kadının bir araya gelip konuk ağırladığı yeni bir formatla ekranlara dönüyor.
Ayrıca oyunculuk deneyimi ve Vogue Türkiye’deki stil paylaşımlarıyla da moda dünyasında kendine bir alan açmış durumda.
Sözün özü şu:
Duygu, sadece güzel değil.
Güzelliği taşıyabilen bir kadın.
Ve bu, herkesin harcı değil…
