Dr.Levent Buda

“Tıbbın Alternatifi Yoktur.”

Levent Buda kimdir?

Öncelikle bir hekimim, ardından da aldığım eğitimin sonucu olarak homeopatım. 1991 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Bir süre klasik hekimlik yaptım. Daha sonra Almanya’da önce temel Homeopati, sonra da homeopati için eğitici eğitimi aldım. Süreç içerisinde diğer yaptığım işler eklendi. Şu an yayınlanmış homeopati ile ilgili iki kitabım mevcut ve profesyonel konuşmacılık yapıyorum. Evliyim ve bir oğlum var.

Homeopati konusunu uzun uzun konuşacağız tabii. Ama öncelikle sizinle modern tıbbın patolojiye ya da hastalığa bakışını konuşalım isterseniz. Zira modern tıbbın hastalığı tanımlamasına ve de hastalığa yaklaşımına itirazlarınızın olduğunu düşünmek zor değil. Bu itirazlarınızı kısaca açar mısınız?

Bence çok güzel bir soru. Çünkü modern tıbbın baktığı anlamda hastalığı ele alırsak bütünsel bir yaklaşım olan homeopati ile hastayı iyileştiremeyiz. Hastalık bize göre modern tıbbın baktığı gibi herhangi bir zaman dilimi içerisinde başımıza rastlantısal olarak gelen bir durum değildir. O yüzden de sadece hastalığın ve ona bağlı gelişen patolojinin geliştiği organın iyileştirilmesine yönelik olmamalıdır. Birey bölünemeyeceği gibi (aslında İngilizce karşılığına bakacak olursak individual da bölünemez anlamına gelir.) hastalığı da bölünemez ve bölünerek tedavi edilemez. O yüzden hekim de sadece bir organın doktoru olamaz, bölünemez bireyin doktoru olabilir.

Peki hastalık nasıl oluşuyor derseniz, bunu açıklamak oldukça teferruatlı ve uzun bir konu olsa da, kısaca bakış açımızı özetlemek bana keyif verecektir. Hastalık bize ailesel yatkınlıklarımız üzerinden yaşadıklarımızın sonucu olarak gelen bir durumdur. Yerleşim yeri bilinçtedir ve oluştuktan sonra zihin ve fizik bedende şikayetler ortaya çıkarır. Oluşan şikayetler aslında bizi bir dost gibi uyararak bilinçteki hastalığı iyileştirmemiz için zorlar. Bu anlamda şikayetler gerçekten katlanılması zor bir dürüstlük sergilerler. Zira ağrıya ya da başka bir şikayete dayanmak oldukça zorlayıcıdır. Ancak onlara bir dost gözü ile bakarsak gerçek hastalığı keşfetmek ve onu sağlığa dönüştürmek mümkün olacaktır.

Günümüzde ömür boyu bazı ilaçları kullanmak ile tedavi olmak arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? İlaçlara mahkum insanlara tedavi oluyorlar gözüyle bakıyor musunuz?

Şimdi gerçekten iyi hazırlanmış bir röportaj kurgusu içerisindeyim. Homeopatinin bakış açısını özetlemek adına gelen bu sorular beni çok mutlu ediyor.

Eğer bize bir hastalık gelmişse ve onu kontrol altında tutmak için ömür boyu ilaç kullanmak zorunda isek, o halde o hastalık gerçekten iyileşmiş midir, diye sormak isterim. Bence gerçekten iyileşmemiştir. Sadece bize daha fazla zarar vermemesi için kontrol altında tutulmaya çalışılıyordur. Yanlış mıdır? Hayır, değildir. Eğer yapabileceğimiz, sadece bu ile sınırlı ise bunu uygulamaktan başka çaremiz yoktur. Ancak bu sadece belki de hastalığın şikayetlerini baskılamak ve belki de ilerlemesini yavaşlatmaktır. Gerçekten hastalığı iyileştirmek istiyorsak yapmamız gereken hastalığın köküne ve kökenine inmek ve onu keşfedip düzeltmek olmalıdır. Ancak ondan sonra hastalıktan sağlığa evrilmek mümkün olacaktır. Gerçek iyileşme budur ve bu anlamda şikayetler de bize verilmiş kapütülasyonlardır.

Tıpta alternatif tedavilere yönelme ve kurumsallaşma konusunda örneğin Batı Ülkeleri aramızda ne gibi farklılıklar var?

Kurumsallaşma konusunda bence çok büyük farklar yok. Bizim ülkemizde de meslek örgütleri ve dernekler her iyileşme modalitesi için yeteri kadar var ve kurumsal. Yasal süreç de tam anlamı ile tamamlanmış durumda. Hatta yasanın pek çok ülkeden daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

Ancak alternatif kelimesini ben çok sevmiyorum. Çünkü tıbbın alternatifi yoktur. Tıp genel ve bütün olarak hastalığı, yani hasta insanı iyileştirmeyi hedeflemiş bir meslektir ve bunun içerisinde farklı iyileştirme yolları vardır. Önemli olan bu iyileştirme yöntemlerinin farkında olmak ve hasta için uygun olduğu dönemde uygun bir şekilde tedavi yolu içerisine entegre etmektir. Burada en önemli olan hastayı tanımaktır ve bunu sağlamak için de hastaya hak ettiği zamanı vermek esastır.

İsterseniz şimdi ”homeopati” konusuna gelebiliriz. Bu kavramı nasıl anlamamız gerekir?

Homeopati iki yunanca sözcüğün birleşiminden oluşuyor. Benzer ve patoloji kelimelerinin birleşiminden oluşan bu kelime aslında homeopatinin temel iyileşme prensibi olan “Benzerlik Fenomenine” vurgu yapıyor. Şimdi ne diyecekseniz bu. Sağlıklı insanda hastalık oluşturan bir madde, benzer hastalığı olan bir hastada denemenin yapıldığı dozlardan çok daha düşük dozlarda iyileşmeye neden oluyor demek. Örnekleyecek olursak günde 5-6 fincan kahve içen birisinde çarpıntı, kolay uyarılabilirlik, uykusuzluk, irritabilite ve endişe gibi bulgular görülebilir. Bu bulguları içinde barındırabilen panik bozukluğunda kahveden yapılmış homeopatik ilaç iyileşme sağlayacaktır.

Her durum ve hastalığın doğa içerisinde bir karşılığı olduğu düşüncesi ile homeopatide ilaçlar doğadan ve doğal maddelerden elde ediliyor. Bu yüzden de ilaçlarımızın %75 kaynağı bitkiler, geri kalan kaynağın çoğunluğu da mineraller vb. 

Homeopati ile her hastalığın iyileştirilmesi mümkün mü? İstisna alanlar var mı?

Yöntem teorik olarak %100 başarılı. Ancak her yöntemde olduğu gibi pratikte bu başarıyı sağlamak mümkün değil. Ancak benim kişisel başarımı soracak olursanız %70-80 civarında iyi sonuçlar aldığıma dair geri bildirimleri hastalarımda alıyorum. Bu da beni mutlu bir hekim yapıyor.

Türkiye’de genel olarak halkın tamamlayıcı tıbba ilgisi var. Homeopati kavramına ya da yaklaşımına halkın ilgisi nasıl?

Türkiye’de son 10-15 yılda gelişen bir yöntem olan homeopati için ilgi oldukça iyi. Özellikle entelektüel seviyesi yüksek kimseler tarafından oldukça ilgi ile karşılanıyor. Bir ortama girdiğim zaman eskiden ne olduğunu sorarlardı. Günümüzde ise bana gayet bilgili ve düşünülmüş sorular geliyor. Bu da beni çok memnun ediyor. Ayrıca kitapçılarda yayınlanmış iki kitabım bulunuyor ve bu kitapların yeni gelişmekte olan bir yöntem için beklentimizin oldukça üzerinde.

Modern tıbbın kendi dışındaki yaklaşımları karşı oldukça sert olduğu, deyim yerinde ise onları kabul etmediği biliniyor. Modern tıp çevrelerinden bu konunun muhatapları olarak nasıl bir yaklaşım görüyorsunuz? İyi niyetliler mi, mesela?

İşte bu anlamda tam da son söylediğiniz oldukça önemli. Yani niyet. Genel olarak beni bilen ve tanıyan meslektaşlarım, önyargısız yaklaştıkları için yakın meslek çevremde çok sorun yaşamıyorum. Ancak tabii ki önyargı ya da başka sebeplerle oluşan niyetlerle yaklaşan meslektaşlarım var. Burada önemli olan homeopatinin dünyada bulan kişi kabul edilen Hahnemann’ın kendine edindiği düstur üzerinden ben de hekim arkadaşlarıma tavsiyede bulunuyorum. “Auda Sapere” yani aklının götürdüğü yere git. Aklımız olduğuna ve bilgilere günümüzde bir akıllı ekran ile ulaşabildiğimize göre muhakeme yeteneğimizi kullanarak bir senteze ulaşmak mümkün. Üstelik modern tıbbın en geniş kütüphanesi olan PubMed’de de oldukça geniş bir yayın portföyü varken, aklımızın götürdüğü yere gitmemek imkansız. Üstelik biz bu yayınları okuyup anlamak üzere eğitilmişken.

Bir de ilaç konusu var. Homeopati ilaçları konusunda Türkiye nasıl bir noktada? İlaç yapımı konusunda sorunlar neler?

Şu anda homeopatik ürünlerin yani ilaçların hazırlanması, üretimi, satışı, ithalat ve ihracatı gibi konular ile ilgili yönetmelik taslağı hazır, ekleri hazırlanıyor. Bittikten sonra yayınlanacak ve üretici firmalar da ruhsat işlemlerini tamamladıktan sonra ürünler eczanelerde satışa çıkacak. Biz de şu an yaşadığımız sorunlardan sıyrılacağız.

Modern tıbbın dev ilaç şirketleri yıllık bazda dünyada milyar dolarlık cirolar yapıyorlar. Onlarla mücadele etmek çok kolay olmasa gerek, ne dersiniz?

Bence homeopatinin böyle bir çabası yok. Zira böyle bir rekabete de gerek yok. Evrensel hasta hakları hastaya hekim ve tedavi seçme hakkı veriyor. Bu hak çerçevesinde de bütün iyileştirme modalitelerinin önü açılmalı ve hastalara bu imkanlar sunulmalı. Ama bunun bir sınırı da olmalı. Bu sınır da bilimsellik ve etik ile belirlenmeli. Bilimsel deliller olmadan, tecrübeler değerlendirilmeden yapılacak her durum hastaya zarar verebilir. Bu yüzden hastalarda bu anlamda dikkat kesilmeli ve bir tedavi alacaklarsa öncelikle hekimlere başvurmalıdırlar. Hekim olmayan uygulayıcılar hem bütün yöntemlere, hem de maalesef hastalara iyi niyetli bile olsalar zarar verebilirler.

Ayrıca bu arada homeopatinin Avrupa Birliği’nde genel olarak uygulanma oranı %58dir. ABD Kanada ve Güney Amerika’da bu oran %35ler seviyesinde seyrederken, Hindistanda %60 lara çıktığı bölgeler mevcuttur.  

Homeopati ilaçlarını yan etkileri konusunda neler söylemek istersiniz. Çünkü yan etki konusu insan sağlığını tehdit edebiliyor çoğu zaman.  

Güzel bir soru. Bence de tedavi için en önemli kıstaslardan birisi yan etkiler. 29 yıllık meslek hayatım boyunca edindiğim bilgiler ve tecrübeler ışığında, iyilik haline geçişi destekleyen yöntemler içinde en yumuşağı homeopatidir, diyebilirim. Yaklaşık 220 yıllık tarihi boyunca homeopati yayınlarının hiç birisinde yan etkiye dair bir kavramdan bahsedilmemiştir. Hamilelik sırasında kullanımında bebek kaybı ve bebekte anormalliklere neden olmaz. Bu yüzden homeopati bu anlamda çok güvenilir bir yöntemdir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir